Geçenlerde annemle ve babamla kahvaltı ediyoruz. Babam bugün ne olacak, diye bir soru soruyor.
Annem “Bir şey yok yapacağımız, bugün de diğer günler gibi Allah’ın bize bahşettiği günlerden birini geçireceğiz. Artık bundan sonra böyle bizim hayatımız” diyor.
Hayat geçirilecek bir zaman mı? Yoksa hayat yaşanabilecek ve bize verilen özgürlükler içinde bir yaşama alanı mı; seçme, seçilme, kalma, gitme, çalışma, başarılı olma, çok paralı olma!
Özgürlüklerin anlamı, hep yapacak bir şey olması mı, yoksa yapma isteği ile yapabilme yeteneği mi?
Yapabilme yeteneği, ancak hayat içinde, Mehmet Zararsızoğlu’nun da dediği gibi keşfettiğimiz ve anın içinden geçerken farkına vardığımız renklerimizle şekillenir. Renklerimizin farkına varamazsak, hayat renksiz ve içinden geçilirken beklenen, siyah demirli ve şeffaf camlardan oluşan bir otobüs durağına benzer.
Bekleriz hep bir şeyler olmasını, denileni yapar, normları uygular, olanı aynı halde tutmaya çalışırız. Olanı özleriz ve hayat olmayana ağlamakla ya da çok ağır bedeller ödeyerek olmayanı oldurmakla geçer.
Oysaki sadece yapabilmek için yapmak, deneyimledikçe farkına vararak denemeye devam etmeye karar vermek, denerken yeniden keşfetmek veya herhangi bir başka yapının da olabileceğini ortaya çıkarmak, hayatta bize verilen en büyük özgürlüktür.
Yoga, bize bu farkındalığı, farkındalığın hallerini tanımayı, tanırken hayatın normlarının da değişebileceğini, normların içinde yeniden norm yaratılabileceğini öğretir. Aynı bir ağacın yaşamını sürdürmek için olduğu alanda şekil değiştirmesi, alanını başka şekillerde kullanması, kullanırken, diğer ağaçlarla uyum sağlaması gibi.
Hayata tekdüze değil, normlarla değil, kendi içsel gözlerimizle bakmayı öğrenmeye çalışmak, hayatın içinden geçerken hissederek renklerimizi keşfetmemizi sağlar.
Renkli bir dünyanız olsun… Namaste!