“Okyanusu suya bakarak aşamazsın.” Rabindranath Tagore
− Bugün ne var gündemde?
− Şu olmak ve olmamak.
− Ben sizin ne anladığınızı anlamak istiyorum…
“Sanki şöyle bir şey” diye söze başladım… “Bir zamanlar bir kitap vardı, bize de sınıfta okutmuşlardı, Samuel Beckett’tan Godot’yu Beklerken, aynı öyle. Hep bir şey bekliyoruz, yarını, olmayı, şu olmayı, bu olmayı, ondan, büyük olmayı, daha iyi anlayan olmayı, daha olmayı, hocaların hocası olmayı, halbuki zaten olduk. Neden bu bekleme halindeyiz. Teslimiyet falan hikâye, bekleyenler yani durağanlar artık aktif hale geçip sadece olsa.”
− Olmamak sorumluluk ister, olmamak yolda kalmayı, düşmeyi, tekrar ayağa kalkmayı, farkında olmayı, bilirken bazen bilmemeyi, konuşacakken susmayı, sözleri kalpten düşünmeyi, süreci, sabrı, bırakmayı, çalışkanlığı, disiplini, rutinin içinde değişkenliği gerektirir.
− Bu kadar zor mu yani!
− Sonsuz denklemin içinde bir dünya yaratmanız lazım. Eyleme geçmek pek de kolay değil; beklenti içine girmeden, yardım almadan, takdir beklemeden sadece eylem içinde olmak. Eylem içine girmek gibi bir lüksümüz yok, eylem içinde olmazsanız hep var olursunuz, ama olmazsınız. Her beklenti, korku, şüphe, onay, sevgisizlik, rekabet, dedikodu, kıskançlık, kararsızlık getirir. Hareketsizlik de bir eylemdir; sabrı, beklemeyi, onay almamayı gerektirir.
Terapiden çıktığımda eylemi nadiren de olsa deneyimleme zevkine varanlardan olmanın tadını çıkarırken, her günüme eylemi katabilmenin ne kadar da muhteşem olabileceğini hayal etmeye başladım.
Ne kadar hissedersek
Ya da bilirsek bilelim,
Potansiyelimiz ve yeteneklerimiz,
Ne olursa olsun,
Yanlızca uygulamayla gerçekleştirebiliriz.
Çoğumuz kendimizi adama, cesaret ve sevgi gibi kavramları anladığımızı düşünüyoruz.
Ama onların ne demek istediklerini ancak uyguladığımızda bilebiliriz.
Yapmak anlayışı getirir.
Uygulamak bilgiyi bilgeliğe dönüştürür.
Dan Millman
– Ruhun Yasaları