“Şansı Uyuyan Adam”. Güneş’in bana hediye ettiği Judith Malika Libermann’ın “Masal Terapi” kitabını açıp bu öyküyü okudum. Aslında gayet basit bir dille, kendini beğenmeyen birçok insan gibi şansını kaybeden adam da, babası ölünce kendini yatağına ve odasına hapsetmiş, olanlar için şansını suçlamış ve o gelmedikçe hiçbir şeyin düzelmeyeceğine inanmış.
Aynı kendi bedenimin içinde bulunanlardan hoşlanmayan ben gibi. Bazen çok tatlı, bazen çok yağlı, bazen çok ekşi olduğumuz için kendimizden sıkılır, hatta bunlardan bazılarını kendimize uygun görüp diğerlerini istemeyiz. Halbuki içimizde biriktirdiğimiz bütün bu malzemeler, bizim sadece atmamız gereken malzemeler değildir, kullanımlarını değiştirerek, onları yeniden harmanlayarak tamamen yepyeni bir tat elde edebileceğimiz şans kapılarımızdır.
Bu sıralar bütün Ayurveda ve Vegan yemek tariflerini elden geçirip değişik şekillerde yemek yapmayı denerken, birbiriyle alakası olmayan malzemelerin nasıl da güzel bir tat verdiğini, kullanımlarını ve oranlarını değiştirdikçe nasıl başka bir kokuya, tada ve görüntüye sahip olduklarını hayretle izliyorum. Aynı içimizdeki malzemeler gibi, değiştirip, dönüştürüp, yeniden tanıyıp kullandığımızda mucizelerimizin, mücevherlerimizin, şanslarımızın ortaya çıktığı gibi.
Yaşadığımız bütün duygular bizim bir parçamızdır, aynı bize bahşedildiğini düşündüğümüz acılar gibi. Acıları kendimce deneyimleyip yaşadıktan sonra elemeyi, yeni bir anlam vermeyi, dönüştürüp başka bir bakış açısı ile yeniden yaşarken yararlı ve özgün kılmayı öğreniyorum. Debbie Ford’un “Gölgenin Sırrı” kitabında yazdığı gibi: “Tüm benliğinle sahip olduklarının gerekliliğini kabullenmediğin sürece hikâyen seni kullanmaya devam edecektir”.
Kendi bedenimdeki yavaşlığın, katılığın, beceriksizliğin, günler içinde yaptığım anlık çalışmalar ile ellerimin arasında yeni bir beden anlayışına dönüşmesini, anlayışıma renk katmasını, kendimi daha iyi tanımama neden olmasını hayretle seyrediyorum. Şansı Uyuyan Adam gibi sıkıca bir hikâyeye tutunmak yerine, değişik renkler ve gözler aracılığıyla dünyayı yeniden gözlemlemeye çalışıyorum.
“Belki de hayatımızdaki bütün canavarlar, sadece bir tek kez olsun zarafetle ve cesaretle harekete geçtiğimizi görmek isteyen prenslerdir. Belki de bizi korkutan her şey en derinde, özünde çaresizce sevgimizi istemektedir.” rainer maria rilke