İlişkilerimiz neye göre kurulmuş, düzenlenmiş, yapılanmıştır? Bugünlerde bütün bu soruların cevaplarını arıyorum. Kendimle ilişkimi, karşımdakilerle ilişkilerimi, hayvanlarla ilişkilerimi sorguluyorum.
İletişim kurma becerimiz; örnek davranış biçimleri, motivasyon, sosyal yapı ve kültürün önem verdiği değerlerin bir araya gelmesiyle içimizde yapılandırdığımız bir süreçtir. Bütün bunları bir araya getirebilmek için alt çakralarımızın gereklerini yadsımak ve yalanlamak zorunda kalıyoruz. Gerçek anlamda, ilişkilerimizi yaşayabilmeyi başarabilmek için küçüklükten itibaren kontrol etmeyi, saldırgan dürtülerimizi baskı altında tutmayı, bağımlılığı ve korkularımızı yönetmeyi öğrenmemiz gerekir.
Oysa sadece başkalarına iyi, güzel, saygılı, şefkatli, gülümseyen, kavgacı olmayan bir görünüm yansıtmaya çalışan ve bu sayede hep övgü alan bir çocuk, tamamen kendi gerçeğini yaşayamayan ve kendiyle bağlantı kuramayan bir hale gelir. Her zaman başkalarında güven, duygusal ve ben merkezci destek arar hale gelir. Çünkü bütün bunları başkalarına verdiğimiz için kendi kendimize verebilmeyi unuturuz.
İkililiği, eşitsizliği, ast üst kavramlarını, sosyal yaşamda kast sistemlerini hayata geçirmeye başlıyoruz. Ancak yürümeyen ilişkilerimiz, karşımızdaki olarak algıladıklarımızın bize yaşattığı acılar, kırgınlıklarımız, hayatımızın yarısından itibaren bu tutumu değiştirebilmemize ya da tamamen kendimize dönük, sevgisiz ve aşırı bir özseverlik geliştirmiş bir şekilde yaşlanmamıza neden olabiliyor.
Kendimizle herhangi bir ilişki kurmadan, bilinçli bir yansıtma yapabilmemiz mümkün olmaz. Akıntıya kapılmış, köklenmemiş, kayıp ve yanlız bir şekilde başkaları aracılığıyla ve başkaları yoluyla kendimizi bulmayı deneriz. Kendimiz ve karşımızdakilere yüklediğimiz yükler ise onları da bizi de benden uzaklaştırır. Ve artık evimiz, bedenimiz, ruhumuz ve zihnimiz boş kalır, çünkü bütün benliğimizi, bedenimizi, zihnimizi karşımızdaki olarak varsaydığımız kişiler için tüketmiş hale geliriz.
Oysa evrensel aşk, kozmik aşk, bedeni aşk, sonsuz aşk veya adına ne derseniz deyin, AŞK’ı yaşayabilmek için kalbinizi açmanın, kalbinizi kapalı tutmaktan daha fazla acı verdiğini, o gün geldiğinde ancak anlayabilirsiniz. Bir an kendimizi aşk ile tutuşmuş, diğer an kızgın ve gücenmiş hissedebiliriz. Ölçüyü kaçırdığımız ve yetersiz olduğumuz özelliklerimizi fark edebiliriz, ancak her özelliğimizin böyle olduğunu düşünmeden, bunları fark etme, inceleme ve yaşamaya izin verdiğimizde, hayattaki temel duruşumuzun farkına varmayı öğreniriz.
Bizler her gün yoğrulası hamurlarız, yoğrulmaya izin verelim ki dünyada ne şekiller yaratabiliriz onu görelim.
Sevgiyle yoğrulmak yolunda…