Son günlerde Facebook’ta herkes şu cümleyi paylaşıyor: “Hayatlarımızı yaşadığımızı sanırken hatıralarımızı hayatlarımız yapmışız!” Çok dikkatimi çekti, fotoğraflara baktım, bazen düşüncelerime… Sürekliliğin, sebatın sıcaklığında rahatlamayı ararken, sonsuzlukta olması gereken, yapılması gereken anayasalar ve yapılar getirmişiz hayatımıza. Genetik olarak kendimizi kodlamışız, hatıralarımızın içindeki inançlarımızla.
Hayatımızın içindeki basitliği hapishanemiz haline getirmiş ve olanı biteni bildiğimiz olgusu ile yaşamışız.
Bugünlerde Bakasana hareketini denerken, popomun büyüklüğünün beni bu hareketi yapmaktan alıkoyduğuna inandığımı fark ettim, daha önce de o büyüklük Adho Mukha Vrkikshāsana hareketine çıkmamı engelliyordu. Daha önceleri babam şişmanlardan nefret ediyordu, annem 40 yaşından itibaren sürekli kilo almaya başlamıştı ve ablam hep kiloluydu.
Süreklilik mi sonsuzluk mu, bedenim zaman içinde değişti, düşükler, ölümler ve çocuklarım, derken menapoz, yoga… Bedenim ortaokul bedenim olmaktan çıktı, kaslandı, sıkılaştı, hatta katılaştı. Bütün bunları hiçe saymak istiyorum, her aynaya baktığımda. Oysa her yoga hareketim bana bedenimin ne kadar değiştiğini, gün be gün ve saat ve saat farklılılaştığını hatırlatıyor; aynı hareketlerim, düşüncelerim, yorumlarım ve tutumlarım gibi.
Bu sıralar Bengü Hocam ile yaptığım Vedik Astroloji dersleri ve Nalan’ın bana hediye ettiği Şebnem Ekşib’in astroloji kitabı; kendi kaderimizi öğrenme, potansiyellerimizi fark etme ve onları değiştirip dönüştürme imkânı ile hayatın, cesaretle ötesine doğru ilerlediğimiz bir yolculuk olduğunu daha belirgin halde anlamamı sağladı.
Yavaş da olsa dinlemeyi, bazen susmayı, bazen kendimi manipüle ederek karşıdakine gerekli yanıtı verebilmeyi, bazen öfkenlenmeyi, bazen ayrılmayı, bazen ayrışmayı ve kendimi ifade edebilmek için tanımayı öğreniyorum, kendimi ve evreni.
Tekrar yerine, yeni bir bakış açısıyla her güne yeniden başlayabilme yeteneğini kazanma niyeti ile başladım bugüne…
Nameste…