Geçenlerde kızımla İstanbul’da Pera Müzesi’ne gittik. Sophia Vari adlı bir kadın sanatçının heykellerini ve resimlerini gördük. Çalışmalarını tanıtan broşürde şu sözlere yer verilmişti;
“Resim ve heykelleri, kendini özgürleştirecek bir ifade aracı olan sanatçı, geometriyi, hacmi ve şekilleri alıp onları boşlukta insanlaştırma amacıyla yola çıkmıştır. Belirli bir zaman dilimine sığdırılması güç yapıtları, ruhsal olanla fiziksel olanı, mantıksal olanla duyusal olanı, düzle hacimliyi bir araya getiriyor.”
Bu sabah, Ferhan hocanın söylediği şekilde, gözlerim bağlı olarak Surya Namaskar yaptıktan sonra, masadaki broşür tekrar gözüme takıldı.
Gözleri bağlandığında da aynen bu hisse kapılıyor insan, boşlukta ama sınırların içinde. Hatta anın kısıtlı hacminde ama gene de boşlukta. Dualitenin var olmadığını ancak deneyimleyerek anlamak mümkün.
Yoganın felsefi tarafını incelemek mi yoksa yapmak mı diye çok düşündüm. Ancak felsefeyi uygulamasız, sadece teorik olarak öğrenmeye kalktığımda, hayatın dışarıdan gözlemcisi olmak bile imkân dışı geldi. Onu ancak deneyimleyerek; her gün bir heykeltıraş, ressam gibi yeni malzemeleri, yeni şekilleri, olmayan şekilleri bir araya getirerek sonsuz benliğimizi keşfedebiliriz.
Hayatın her gün yeni deneyimler getirmesi dileğiyle…