Verilen sözler değerlidir. Onları yapma isteği kadar tutulabilmek de mutluluk vericidir.
Tutmadığımız zaman herkes tarafından yeriliriz, tutabildiğimiz zaman dikkat çekmeyiz. Geç tutulan sözler veya zamanında tutulan sözler o kadar da ilgi çekici değildir.
Gene de sözleri tutmak, karşı tarafa önem verildiğini gösterir. Sözünü tutanın güvenilir, sözüne sadık olduğunun, ne zaman ihtiyaç duyulsa orada olacağının göstergesidir.
Ben bir dönem arkadaş dediğim kişilere verdiğim sözleri tutamadım ve onları hayal kırıklığına uğrattım. Yaşamda tutamayacağım sözleri vermemeye dikkat ettiğimi düşünürken son zamanlarda bunun tam tersi bir görev üstlendim.
Yapamayacağım işlerin altına girmek, fazla sorumluluk almak veya başarılamayacağı başarmak adına mıydı? Zannetmiyorum, her an değişen durumlarda nasıl davranacağımı bilmemekten…
Anlık olarak yaşadığım değişimin içinde kendimi salıvermemek, kendi istediklerimi de yapabileceğimi düşünmek, beni güvenilmez ve yalancı bir insan durumuna düşürdü. Henüz öğrenemediğim, öğrenmekte zorlandığım akışa bırakma işinde, nasıl olup da kendime ve sevdiğim insanlara zaman ayırabilirim?
“Hangi yöne gitmeliyim, hayat amacım nedir?” arayışı içinde kınadığımız ve yapmak istemediğimiz şeylerin karşımıza çıkması ne kadar garip gelse de kınamanın bize ders olarak verildiğini yavaş da olsa idrak etmeye başladım.
Coelho’nun son kitabı elimde, bu sorular kafamda, Birol Bey’den öğrendiğim “rastgele aç” yöntemi ile açtığım sayfa aynen benim durumumdan bahsediyor;
“Hangi yöne gitmeliyim? Attığı her adımın ne anlama geldiğinin, emeklerinin, eğitiminin ve sezgisinin ne kadar pahalıya mal olduğunun farkındadır. Yalnızca ulaşmak istediği hedefe değil her şeye odaklanır. Pek çok kez gücü tükenir ve durmak zorunda kalır. Derken aniden sevgi ortaya çıkar ve şöyle der: ‘Bir köprüye doğru yürümekte olduğunu sanıyorsun, oysa bu köprü sadece, sen onu seviyorsun, diye var. Biraz soluklan gücünü toplayınca yeniden yoluna devam et, çünkü hedefin senin ona doğru gittiğini bilirse o da sana kavuşmak için koşacaktır.’ ”