Bizlerin dünyadaki asli görevlerinden biri de sürdürülebilirliktir. Yani devamımızı sağlamak. Devamımızı sağlamak için ürer, çoğalırız. Teknolojinin gelişimi ise bizi üremenin daha farklı yollarına yöneltir ve olmazları olur hale getirmemize yardım eder. Şimdi de üremekten çok yaşlıların gençleştirilmesine, sonsuza kadar kalışın ve gençleşerek bu hayatta sürekli var olmanın yollarını aramaya doğru yönlendirmektedir.
Bunun için bedenimizi anlamaya, kendimizi bilmeye doğru yönelen bilim dünyasının, tarım dünyasının, teknoloji dünyasının içinde var oluyoruz artık. Her geçen gün insanın anatomisinde, beyninde, yemek yeme sisteminde beliren değişiklikler, bilimin de ilerleyerek yenileri yaratmasına, bizim hayatımızın kolaylaşmasına ve rahat bir alanda yaşamı sürdürmemize yardımcı olmak için çabalıyor.
Aynı güç, savaşlar, para, din gibi. Sürdürülebilen bir ırk, kontrol edebilen bir ırk, temiz bir ırk, bir tek şeye inanan bir ırk. Bu sırada bilinçli bir yaşam yerine dayatılan bir yaşam… Tekliğin ve aynılığın içinde sürprizlerin olmadığı, yaşamın akıcılığını değil durağanlığını koruduğu bir alana girdiğimize inanıyoruz.
Halbuki ne kadar aynı olsak da her birimizin kendine göre bir anatomik yapısı, kendine göre bir duygusu, kendine göre bir harekete geçme yetisi olduğunu unutuyoruz. Daha bilinçli bir yaşamdır sürdürülebilirlik. Yaşamı anında yakalayıp onu derinine yaşayabilmektir, kalbin sonsuz bilgeliğini sürdürebilmektir.
Bizler gün içinde her insanın, her hareketin, her düşüncenin, her sözün; yeniden öğrenmenin, yeniden tanımlamanın, yeniden dünyayı keşfetmenin ve sürdürebilmenin bir şekli olduğunu unutuyoruz.
Sessizliğin, var olmamanın, görünmez olmanın içinde de bir hayat, bir akış var. Hâlâ hareket eden bir doğa, hâlâ atan bir kalp, sürekli nefes alıp veren bir dünya, yani bütün bir sistemin sürekli çalışıp devam ettirdiği bir hayat var.
Yoga, gün içinde bilinçle yaptığımızı sandığımız hareketlerin, konuşmaların, neuromüskülar sistemimiz ile kemiklerin etkileşiminin anlamadığımız, bilmediğimiz yönlerini bize gösteren, bize nasıl hareket ettiğimizi, nerede ne hissettiğimizi, nasıl kendi içimizde var olduğumuzu, nasıl düşündüğümüzü ve nasıl sessizlik ve devamlılık içinde var oluşumuzu sürdürebileceğimizi hatırlatan bir bilim dalı.
“Katılık ve Biçimler, şekilsizlik ve düzensizlik içinde iskeletin kendi içinde birbiriyle etkileşimidir.” Ganga White (2007)
Bir nehrin dağdan aktığı yatağın içinde şartlara ve durumlara göre değişimi, bazen akışın sert bir şekilde kesilmesi ve durdurulması; yeni bir ilişkiye, yeni bir şekle girerek bazen bir felakete, bazen de çok büyük bir sevince neden olabilir. Bazen çarptığı yapının sertliği onun yaşam alanını kısıtlayarak, onu öldürmüş gibi gözükebilir. Zaman içinde yeni bir denge kurulur ve akış yeni ve mükemmel bir şekilde kendini yeniden ifade eder hale gelir.
İşte asıl sürdürülebilirlik budur. Yaşamı sonsuzluk içinde durduramayacağımızı ve sonsuz olduğumuzu anlamak da bu sürdürülebilirlik içinde hareket etmeyi hissedebilmekle başlar.
Namaste!