Duygular, algılar, farkındalık ve perdeler…
Görmez gözlerim Ben’i
Ben Kim olduğumu bilmedikçe
Aradığım hep ben
Gördüğüm ise başkası
Anonim
Dünyaya gelirken getiriyoruz, sorumlulukları, ödevleri, sınavları. Geldikten sonra ise toplumun çizdiği çizgiler ve kurallar unutturuyor bize kim olduğumuzu, ne için geldiğimizi. Yapsak bir türlü yapmasak bir türlü her şeyi olması gerektiği gibi.
İçinden çıkılmaz bir labirente dönüyor hayat. Acı çekmeye, korkmaya, bencilliğe, incitmeye başlıyoruz. Acı çektikçe acı vermeyi istiyoruz.
Oysaki yaşam devam eden bir süreç ve her gün yolculuğumuzda kendi sınırlarımız, korkularımız ve kalıplarımızla karşılaşıyoruz. Hepimizin bir aydınlık, bir de karanlık yönü var, ama benimsemek yerine onları yadsımaya ve olmamaya çalışıyoruz, Robin Sharma’nın da dediği gibi, ruhani yanımız ile insani yanımızı uzlaştırmaya çalışıyoruz.
Oysa göz ardı ettiğimiz, ruhani yanımızın özümüz, seçimlerimizin ise bizi sorumluluk alarak gerçek benliğe götüren bir süreç olduğu. Bu inanılmaz oyunda yaşam karşımıza gerekli olayları, insanları çıkarıyor. Yapmamız gereken, o girdapta kaybolmak yerine seçimlerimizi, sözlerimizi, hareketlerimizi şekillendirmek; kurban olmak, her şeye rağmen demek yerine bahşedilen gücü elimize almak.
Önceden yazılmış kaderimizin bize sundukları ile birlikte sonsuz yaratıcılığımız kullanmamızı sağlayacak farkındalığı deneyimlemek. Her gün hayatın bize dokunmasına izin vererek, hareket, yaşam ve hayallerimizin harmanında kalarak onlara yeniden şekil vermek.
Nefesle vücudumuzun ısınıp sonsuzluğa uzandığı gibi.