“Bir işe, bir sevgiliye, mülke, çocuklarına ya da bir uyuşturucuya bağımlı kılan korkudur. Kendini tanımayanlar, durumlarına hâkim olamayanlar, ne kendileri ne de başkaları için bir şey yapabilirler. İnsan ancak kendisini seçebilir!” Tanrılar Okulu – Stefano D’Anna
― Niye her şeyin bir tanımı olması lazım?
― Böylece kendimizi güvende hissederiz Aslı Hanım.
― Peki, tanımları sürekli değiştiriyorsunuz, ben de bununla baş edemiyorum.
― Bütün bu süreç içinde bunu söyledim mi emin değilim, ama bir tek gerçeklikten emin olabilirsiniz, dünyada veya sizin tabirinizle evrende, her şey değişir.
Bizler tanımlamayı sadece ve sadece güven için isteriz. Güven duygusu yerini bir zaman sonra sürekliliğe, alışkanlığa bırakır ve ardından da temel kural, bizim gerçeğimiz olmaya başlar. Temasımızı kaybederiz, yaptıklarımız, sevdiklerimiz, isteklerimiz ile. Teması kaybettikçe de güvensiz, doyumsuz bir şekilde ya yerimizde sayarız, o çemberden çıkmayız ya da her yerde birden olmaya çalışırız.
Sorumluluğumuzu almaya karar verdiğimizde ise tepkilerimizle, sevgiliyle, işle, aileyle, arkadaşla temasa geçmeye, onu yaşamaya, tanımaya, görülmeyeni görmeye başlarız. Tanıdıkça hangi kapıların onunla açıldığını, yaşadıklarımızın derinliğini ve bu derinliğin bize açtığı yeni heyecanları fark ederiz.
İşte o zaman çocuklarımın dediği gibi bir “üst level’a”, yani yeni bir hedefe, heyecana ve tarza doğru ilerlerken anla temasımızın doyumunu yaşarız.
Teknolojinin, evrenin bu kadar hızla ilerlediği bir çağda, anlarımızın, anılarımızın, çokluğun yanından geçip gitmeden tutmayı, yakalamayı ve teması hissetmek dileğiyle.