Yoga, özgürleşme, kendini bilme, aydınlanma… Biz hep bunları sadece kendimiz için yaptığımızı düşünürüz. Aydınlanacağız ki diğerleri de aydınlansın, bizler özgürleşeceğiz ki diğerleri de özgürleşsin. Oysaki bu bencilcedir, ince zekânın ürünü değildir, dağdaki keşişin aydınlanması gibidir.
Bizler nasıl düzgün besleneceğiz diğerleri olmasa, nasıl bedenimizi sağlıklı tutacağız her yer çöp doluyken, nasıl doyacağız diğerleri açken. Aydınlanma, özgürleşme ancak paylaşma ile olur, aldıklarımızı, giydiklerimizi, yaptıklarımızı paylaşırsak, paylaşırken kendimizle diğerlerini ayırt etmeden bakabilirsek bunu başarabiliriz.
Diğeri düşüncesi ve sınırlarımızı çizememe bizim aslında en büyük sorunumuz, kelimeleri bilmeden yapmaya çalıştıklarımız, içindeki sesi duymadan kullandığımız kelimeler, o sesin çıkışındaki tınıyı veya yüzümüzdeki ifadeyi değiştirmeden kurduğumuz cümleler, diğerlerini, dünyayı ve evrenimizi etkiliyor.
Sürekli bir alışveriş ve koşuşturmanın içinde nasıl kendimizi bilir, özgürleşiriz. Ne yaptığımıza dikkat etmek özgürleşme, neden, nerede, nasıl kullandığımızı bilmek aydınlanma, niye yardım elini uzattığımız ve karşımızdakinin sesini duyabilmek aydınlanma.
Ne ağaçların, ne kuşların, ne arabaların, ne de çocuklarımızın seslerini duyabiliyoruz. Sadece geçerken, tınılarından kendi dünyamızın tınılarını seçmeyi hak görüyoruz kendimizde. Yoga ise her yerdeki sesi duymayı, her andaki oluşumu görmeyi, en ufak detayda boğulmadan merakı getiriyor, bedenin her hareketini, bedenin her tınısını, her kasılmasını anlayabilmek için zaman ayırmayı.
Okumadan, seyretmeden, görmeden, sadece duyabilmeyi ve kendi içinden evrenin derinliklerine yelken açmayı bilmeyi gerektiriyor.
Denizdeki bir kum tanesi kadar engin, yer değiştirebilen, uyum sağlayan ve her yerin şeklini alabilen olmak dileğiyle…
İyi hafta sonları!