“… Eğer çabamı durdurursam varolan dünya yok olur; bu yüzden kargaşa ve yıkım yaratmalıyım.”
Bhagavad Gita III. 23-24
Bu tür söylevleri gördüğümde, o zaman neden bu dünya, dünyanın ne anlamı var, neden yaşıyoruz soruları hep kafamı dolduruyor. Neden o zaman bu dünyada bir amaç uğruna savaşıyoruz. Veya neden amaç ediniyoruz. Oysa bir amaç uğruna savaşmak değil amaç. Yapabilme ve var olabilip, sınırlarımı deneyebilme benim asıl varoluş sebebim. Var olurken kendi varlığıma, yapmak istediğime güvenip, hissedip, temas ederek inancımı gerçekleştirebilmek benim buradaki varoluş ve yaradılışımın amacı.
Oysaki bizlere verilenleri sorgulamadan, yapabilme yeteneğine sahip olduğumuzu biliyoruz ve amacımız olmadan yapmamız gerekenleri yapma çabası ile varoluşumuzu gerçekleştirmeye çalışmaktayız. Varoluşumuza temas etmek yerine onu onaylatıp, var olmanın dayanılmaz hapishanesinde duvarlarımızı örerek kalınlaştırmanın, güvenli bir alan yaratarak özgürleşmenin olmadığına ve sadece diğer dünyalara geçtiğimizde özgür olacağımız inancına bağlı sonu ve başı olan bir hayatı seçmiş olarak yaşıyoruz.
Oysa Tanrı’nın nefesi ile varolan bizlerin herhangi bir amaca, bir nedene veya sınırlılığa ihtiyacımız yoktur.
“O ki eylemsizlikte eylemi gören, eylemde eylemsizliği gören, insanlar arasında ermiş olandır… Eylemin meyvelerini beklemeyen ve hiçbir nedene bağımlı olmayan, sadece kalbinin sesi ile bağlantılı olan (ermiş kişi) aslında eylemsizliğin kendisi olmuştur.”
Namaste!