Bugünlerde Paris’te bir apartman dairesi arıyorum. Hoşuma gidecek bir yerini bulmak zor mu bilmem, ancak o kadar da kolay değil. Paris’te o kadar güzel sokak var ki neresinde otursam diye her gün 10-12 kilometre yol yapmakla geçiyor zamanım.
Aynı zamanda emlakçı için dairemde olmasını istediğim özellikleri yazmam gerekti. Temiz olsun, bir balkonu olsun, aman çok büyük olmasın, oturacağım yerde geceleri de rahat gezilebilsin gibi birçok kriteri sayarken düşündüm. Ruhuma yaşadığı alanda bu kadar seçme hakkı tanıyor muyum?
Bedenimi tanımadan yaşarken, ruhuma da yeteri kadar alan bırakmakta zorlandığımı düşündüm. Temiz bir alanı ona sunabilmek için sadece derimin temizliği değil esas olan. Duyularımın temizliği, nefes aldığımda nezaketle yaşamı içime çekebilme yeteneğim, nefes verirken o nezaket ve zarafeti içtenlikle dünyaya geri verme yeteneğim. Dinlerken, kalbimle duyabilme kabiliyetim, önyargılarımın ve gerekliliklerin içinde kaybolmadan. Yerken o lokmaları zevkle ve tat alarak çiğneyebilmek ve içime sindirerek yiyebilmek. Dokunurken söylediklerimle, ellerimle, temiz düşüncelerle karşımdakine fikirlerimi ifade edebilmek. Bakarken gözlerimin içindeki ışığı karşıdakine yansıtarak bakabilmek. Zalimliği veya kibri dokundurmadan, sevgiyle sözlerimi karşıdakine iletebilmek. Duyularımın temizliği, ruhumun bedenimin içinde rahatça var olmasını sağlayacaktır.
İlişkiye girmeyi öğrenmiyorum bedenimle, aynı çatı altında yaşarken. Sessizliğin içinde ruhumun sesini dinlemeyi öğreniyorum, bana nasıl bir alanda yaşamayı istediğini söyleyebilsin diye.
Özünüzdekileri duymak için kulak vermeye ne dersiniz, bastırmadan ve yok saymadan…
Namaste…