Yaşlanmak mı, uzun yaşamak mı, yaşayabilmek mi yoksa ölüme hazırlanmak mı? Ölüme hazırlık olsa gerek diye düşünüyorum, nasıl doğuma hazırlık yapıyorsak ölüme de öyle bir hazırlık yapma imkânımız var.
Annemizin karnında geçirdiğimiz 9 ay kadar bir süre boyunca, hem anneden, hem babadan, hem komşulardan, hem arkadaşlardan bir şeyler öğrendiğimiz gibi, teknolojik gelişmeleri takip etmek, yeniliklere ayak uydurmak, bilebilmek için 9 ay boyunca duyularımızı geliştiriyoruz. Duyularımızla anlıyoruz, annemizin gezdiği yerleri, gördüklerini, baktıklarını, söylediklerini; ta ki ilk ışığı görüp o ışıkta kalabilmenin ne kadar zor olduğunu anlayana kadar.
İçeride ışığın hep olacağına dair bir belirti var, ancak dışarıya çıktığımızda ilk ışığı görüyoruz. İşte doğum buysa ölüm de burada öğrendiklerimiz, algıladıklarımız, hissettiklerimiz, gördüklerimiz ve yorumladıklarımızla yaptığımız bir yolculuk. Yolculuğun karanlıkla ışık arasındaki tarafına geçişe kadarki süreçte, hazırlık olarak tek yapabileceğimiz, anlamadıklarımızı yorumlamak ve duygularla anlamak yerine, doğuma kadar yaptığımız gibi duyularla anlamayı öğrenmek.
İşte o zaman, ne zaman gelip ne zaman gittiğimizi anlamayacak kadar hafif olacağımız için, belki de ölümü bile fark etmeden, bir kelebek gibi toz haline gelerek ve dünyanın dört bir yanına kendimizi bırakarak sonsuzlukta kalacağız.
Namaste…