Sürekli Yoga çeşitlerinden bahsedip “Ben şu Yogayı yapıyorum” diye anlatıyoruz. Peki ne fark var aralarında ve ben ne yapıyorum?
Her bir Yoga çeşidinin kendi odak noktası, amacı var.
Hatha Yoga: Yoganın bilinen en eski hali olarak kabul edilir. MÖ 11. yüzyılda Kanphata yogileriyle ve daha sonra MÖ 5. yüzyılda Patanjali ile görülmüş ve tarihte yerini almıştır. Hatha Yoga iki kelimeden oluşur: Ha “güneş” ve tha “ay”. Patanjali, yaklaşık MÖ 400 yılında yazılı olarak 8 dallı yogayı anlatmıştır. Bilinçli bir farkındalık ile yaşamı sürdürmeyi ve hem çevremizdekilerle hem de evrenle uyum içinde yaşamayı nasıl başarabileceğimizi anlatmıştır.
Hatha Yoga hareketlerin daha yavaş yapıldığı ve pozların daha uzun tutulduğu Yoga çeşididir. Başlangıçta sağlam bir temel oturtmamıza ve bedenin gücünü dengeli bir şekilde kullanmamıza yardımcı olur.
Amacı ise aklın susturulması ile ruh, beden ve zihnin birliğini sağlamaktır.
Ashtanga Yoga: Patanjali’nin 8 dallı yolunu aynı Hatha Yoga gibi uygular. Ancak Ashtanga Yoga Krishnamacharya’nın öğretileri ile şekillenmiştir. Hareketlerin belli bir sırası vardır ve Hatha Yoga’ya kıyasla hareketten harekete geçiş daha seridir.
Ashtanga Yoga’nın amacı, kendi bilincinin seviyelerini ve aynı zamanda bedenini de temizleyerek, bedeni daha sonra yaşayabileceği daha derin ruhsal deneyimlere hazırlamaktır.
Vinyasa Yoga: Pattabhi Jois tarafından 20. yüzyılın ilk yarısında ortaya atılmış ve köklerini Vamana Rishi tarafından yazılan Yoga Korunta’dan almıştır. 1900’lü yılların başında Rama Brahmachari, bilgilerini Sri Krishnamacharya’ya vermiş, o da bu bilgileri daha sonra Pattabi Jois’e vermiştir. Vinyasa Yoga’nın diğer iki stile göre fiziksel olarak zorlayıcı olduğu söylenir. Vinyasa, Ashtanga’nın katılığı ve Hatha’nın kaygısız ağırdan alışı arasında kalan orta alan olarak kabul edilebilir.
Vinyasa’nın amacı ise, beden ile zihin arasında bir birlik hissinin duyumsanması ve bunun nefes ile birleştirilerek, daha derin bir anlayış ve bilinç seviyesine ulaşılmasıdır.
Her bir yoga stili birbirine hem bağlı hem de birbirini destekleyici. David Life ve Sharon Gannon’un dedikleri gibi kendimizi, bedenimizin yapısını ve düşünce sistemimizi anladıkça “jivanmukta”ya dönüşürüz, yani özgül bir yaşama adım atma imkanına sahip oluruz.
Ben bedenimi tanımaya, onun yapısını anlamaya çalışırken, onunla nasıl ilişki kurabileceğimi de anlamaya çalışıyorum. Benliğimin, bedenimin ve zihnimin sağlığını gözeterek, onlarla nasıl uyum ve şefkat içinde yaşayabileceğimi hem öğreniyorum hem de öğretiyorum.
Namaste…