Yoga çözümsüzlükler ve çözümler silsilesi.
“Hareketin içine girebilmek, başlayabilmek ve onu görünürden daha kolay hale getirebilmek için önce onu parçalara böleceğiz. Parçalara böleceğiz ki geldiğimiz yerde neremiz bizimle uyum içinde değil onu anlayalım, nereye kadar gidebiliriz veya nerede durmamız gerek.”
Bunları söylerken baş duruşu için elleri nasıl tutacağımızı, hangi uzuvlarımızı çalıştırırsak daha rahat ve kendimize zarar vermeden kalkacağımızı bildiğim kadarıyla anlatıyorum. Bu çocukluk hepimizde var, acelecilik, hemen yapayımcılık. Bir baktım ki iki öğrencim ellerini kenetlemiş ve duvara doğru sırtlarını kaldırmış, baş duruşunun ilk aşamasında, sanki bilirmiş gibi duruyorlar.
Görünüşleri o kadar rahat ki bir süre hepimiz onları seyretmek için durduk. Orada kalsınlar, orada kalmalılar, sadece oradalar. Bizim olmayı düşlediğimiz ve olduğumuz anlardan birini yaşamak, o hareketin içinde öylece durmak. Kimseyle bağlantıda olmadığımız, ama herkesle bağlantıda olduğumuz, kesinlikle kalmak istediğimiz yer.
Dünyada düzlemde durduğumuz tek yer; sessiz, sakin, tek başına ve tecrit halinde olabildiğimiz andır. Oysa yoga tuhaflığın içinde, dolu bir odada, tecrit edilmiş şekilde, kendimizle ve Tanrı’yla olabildiğimiz andır.
“Yaa bu bambaşka bir şey, burada saatlerce kalabilirim.” dedi Banu. Yere inip oturduktan sonra: “Ne olduysa bana çok iyi geldi”.
Asana içine girdiğimizde, kaynağı, kaynağın enerjisini ve sevginin titreşimini, sevginin bir deniz gibi evrenden bize, bizden evrene aktığını hissederiz. Hareketlerimizde kalıcı, sevgi dolu, akıcı olmayı öğrenir ve orada kalmayı isteriz.
Yoga olmak da gün içinde yürürken, koşarken, oynarken, iş yaparken ve konuşurken böyle olma halidir.
Sabahın sessiz saatlerinde yazdığım bu satırların, benim olduğu kadar herkesin gününü yogayla doldurmasını diliyorum.