― Yok hocam o öyle değil.
― Çocuğum, söz, kelam ne kadar önemlidir bilmezsin, insanlarda neler uyandırır ve herkes birçok şeyi anlar ve üzerinde düşünür.
― Ben inatçıyımdır bilirsiniz, kimse başına gelmeden ne demek olduğunu anlamaz…
Kendimizi, kendi hissettiklerimizi, yaşadıklarımızı yürekte, bedende ve ta derinlerde hissetmedikçe ne onları sevebilir, ne rahatsız olur, ne de anlarız.
Mehmet’in deyimiyle buna karşı bir farkındalıksızlık geliştiririz. Adlar koyarız, bazen “aşk” adı onu yüceltir, bazen “ihanet” adını verip onu yereriz. Bazen de “kader” veya şimdinin tabiriyle “yaşanması gerek” diyerek bakınmadan geçeriz.
Hayat hissedip, düşünüp, içindeki özü hissetmektir. Özün doğasının içine bakabilmek, onu duymak, onu irdelerken, onu dinleyip, nabzın varlığına inandığımız gibi, görmeden elle tutmaktır.
Aynı yogada olduğu gibi bedeni hissetmenin, farklılıklarımızın nasıl olup aynılaştığını,aynılıklarımızın bizi nasıl yaratıcı yaptığını, yaratıcılıklarımızın nasıl bizi kâşif kıldığını anlamak gibi.
Hissetmeden tanımaya ve nedenini anlamasak da inanmaya ve bildiğimize karar verdiğimiz şeyleri ne kadar seviyoruz?
İnanç, ta kalbin derinlerinde seçim yapabilmektir, inanç ne olursa olsun yapılabilirliğini bulduğumuz bir yol, ancak çözüm değildir.
Yaşarken severek, severken inançla, gözün körlüğünde kalbin aydınlığında yaşayabilmenin yetisine sahip olmanın tadına varmaktır.
Namaste.