Bizler anladıklarımız, anlattıklarımız, söylediklerimiz, isteklerimizle var olduğumuzu zanneder, hep bir gizli güdü ile hareket ederiz. Gizli güdümüz ise kendi güdümüzdür. Biz bundan şüphe duyarız. Şüphemizin kendi içimizde oluşan engeller olduğunun bile farkına varmayız. Cesur bizler cesaretimizi deneme gücünden yoksunlaşır ve kendimizi ya çok kontrol eder ya da “İçimden geldiği gibi hareket ettim” deriz.
Disiplin ise kendini duyabilmek, kendini duyduktan sonra ayrıştırarak içten dinlemek, acını, yaralarını anlamaktır. Kendini ve karşıdakini kaosa götürmeden, güven içinde bir ortamda salt gerçeği anlayarak, hem kendini hem de karşındakini incitmeden hayatı dengede sürdürebilmektir.
Kör bir uyum yerine, yüreğin sesini duymaktır, evren içinde evren ile hareket edebilmenin gizemi. Yaptıklarımızın, söylediklerimizin hareket ile yarattığı sonuçlardan kaçmak yerine, hissederek genişleyebilmenin, her bir uzuv ile özdeşleşerek, onun nelere maruz kaldığını anlayarak, üstündeki yükleri, kabiliyetini, sınırlarını ve yardım alarak nasıl dönüşebileceğini kavramaktır, bütün içinde yaşayabilmek.
Taklit etmeden yaşamak ve ne söylediğimizi bilmek, kendini, değerini bilmektir. Biz hiçbir zaman göründüğümüz gibi olmaya çalışmakla ne söylediğimizi anlatamayız, ancak olanla ne söylediğimizi dışa vurabiliriz. Olmaya çalışmak, olmaktan ötesine geçmek, var olandan sonrasına bakmak yerine olmanın ne olduğunu, var olanın içindekini anlayabilirsek bizler sınırsızlığımızda yaşamanın tadına varırız.
Zorlamadan, önce kendimize ait engellerin, yaraların, acıların, zayıflıkların, güçlerin tadını hissedebileceğimiz bir hafta sonunu kendimiz ile geçirmek dileğiyle…
Namaste!